29 Nisan 2010 Perşembe

CANAVARLARIN GÜZELLİĞİ


RAHMİ ÖĞDÜL

29 Nisan 2010

Özün değil de varoluşun önce geldiğini söylemişti Sartre. Fransız tarihçi ve bilim felsefecisi Michel Serres de Sartre’ın bu saptamasını biraz değiştirerek, ilişkilere, bağlantılara öncelik tanıyor: “İlişkiler varlıktan önce gelir”. Dolayısıyla bir varlıkbilime değil, bir bağlantı-bilime (desmoloji) ihtiyacımız olduğunu belirtiyor Serres.

Yunanca bağlantı anlamına gelen ‘desmos’ sözcüğünden türetilmiş böyle bir bilim hâlihazırda tıp alanında mevcut; desmoloji, bedenin eklemlerini, organlarını birbirine bağlayan ligamentleri (bağları) kendine konu edinmiş bir bilim dalı. Bağlantı-bilimini tıp alanının dışına, toplumsal olana taşımanın, farklı insanlar, farklı nesneler, sağduyunun ilişkilendirmekte zorlandığı şeyler arasında olmadık ilişkiler, bağlantılar kurmanın varoluşumuz açısından ne denli önemli olduğunun altını çizmesi açısından Serres’in bu saptaması anlamlı duruyor. İlişkisiz, kapalı kutular halinde duran toplumsal öğeler arasında daha önce mevcut olmayan çoklu bağlantıları yaratmamızı öneriyor.

İKTİDARIN HARİTASI
Devlet kartograflarının çizdiği, koordinatları, dolayısıyla ilişkiler (daha doğrusu ilişkisizlikler) ağı önceden belirlenmiş, kendimizi yerleştireceğimiz konumların oynamaz eklemlerle kilitlendiği bir haritaya, programa ya da projeye değil, bizzat bir belirsizlik zonunda hareket ederek, önceden kimliklendirilmemiş öğeler arasında, deneyerek içeriden kurulacak bağların serildiği bir haritalandırmaya ihtiyacımız var: Deneyin ontolojiden (varlıkbilimden) önce geldiği bir haritalandırma. Toplumsal düzlemdeki heterojen öğeler arasında daha önceden hiçbir şekilde mevcut olmayan bu bağlantılar, ontolojik ön kabullerle değil, ontoloji öncesi bir oluş halinde yaratılabilir ancak. Bu bakımdan ontolojiye değil de ‘desmoloji’ye ihtiyacımız olduğunu vurgularken Serres haklı. Bağlantı kurma işi etkin bir çabayı gerektiriyor ve bağlantılar bir kez kurulduğunda, icat edildiğinde yeni toplumsallık biçimleri, yeni oluşların peydahlanması kaçınılmaz oluyor: daha önce mevcut olmayan, ancak bir gizil güç olarak toplumsal maddenin içinde saklı duran yeni kolektivite biçimleri. Ontolojik dayatmalarla topluma giydirilen totaliter deli gömleklerini parçalayacak bir halk şimdi ve burada bizleri bekliyor.

Devlet kartograflarının çizdiği haritalar üzerinde birbirine bulaşmayan, birbirinden nefret eden, birbirini ötekileştirerek kendi üzerine kapanan, nefret ideolojisiyle kendi varlıklarını inşa etmeye çabalayan kişiler, halklar arasındaki imkânsız ilişkileri, bağlantıları, ancak deneyerek, önceden var olmayan bağları icat ederek peydahlayabiliriz . Toplumun ve doğanın biçimlerden değil, bağlantılardan oluşan bir süreç olduğunu görmemiz lazım.

CANAVARLAR YARATMAK
Devletçi zihniyet şeyler, insanlar arasındaki akrabalık, yakınlık, benzerlik ilişkilerine göre hiyerarşik kulelerden oluşan taksonomik yapılar kuradursun, toplumsal düzlemdeki ayrıksı, heterojen noktalar arasındaki yatay bağlantıları çoğaltan toplumsal hareketlenme çoktan başladı bile. Sağduyunun uyumsuz, uygunsuz olarak gördüğü parçaların yan yana gelmesiyle, bu parçalar arasında yanlamasına, verevine bağların kurulmasıyla canavarlar yaratılıyor şimdilerde. Mitolojide canavar, yani ‘chimera’ farklı hayvanların bir araya gelmesinden oluşmuş bir yaratık olarak tasvir ediliyordu. Gerçeküstücülerin babası Alfred Jarry “Canavarı uyumsuz öğelerin bileşimi olarak tanımlamak adet olmuştur… Ben kendine özgü, tükenmez her güzelliği canavar olarak tanımlarım” demişti bir keresinde. Sağduyunun canavar olarak tanımladığı, önceden mevcut olmayan bağların yaratılmasıyla inşa edilmiş, hâkim rasyonaliteye göre yan yana gelmesi imkânsız ayrıksı öğelerin birbirine eklemlendiği yatay ağlar tüm güzelliğiyle önümüzde seriliyor; ihtiyaç duyduğumuz şey, Serres’in dediği gibi bu güzelliği takdir edecek ve çoğaltacak bir ‘desmoloji’dir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder