11 Ekim 2010 Pazartesi

İKTİDAR OYUNLARI



RAHMİ ÖĞDÜL

07 Ekim 2010

Günümüzde politik çözümleme, toplumlarda iktidar/direniş ilişkisinin sergilendiği çok çeşitli formların karmaşıklığı üzerinde duruyor. ‘Hâkim sınıf’ gibi, iktidarın merkezine basit ve tek anlamlı bir biçimde gönderme yapıldığı zamanlar geride kaldı artık. Bugün toplumsal faillerin çoğalması ve hâkimiyet ilişkilerinin giderek karmaşıklaşan dokusu, iktidarın ağsallaşmasına yol açmıştır. Eski iktidar oyunları rafa kaldırılırken yeni oyunlar icat ediliyor; Nietzsche’nin tarihi, “tehlikeli hâkimiyet oyunları” olarak yorumlaması da bu açıdan anlamlı duruyor.

ESKİ BİR OYUN: DART
Siyasal ve toplumsal evreni iç içe geçmiş dairelerden oluşan bir tür dart oyunu olarak düşünen yaklaşımlar, tüm sorunların çözümü ve kaynağı olarak gördükleri merkezi daireyi hedefleyerek fırlatıyorlardı oklarını. Bilirsiniz, eş merkezli dairelerden oluşmuş bir hedef tahtası ve bu tahtaya fırlatılan oklardan oluşan bir oyundur dart. Kökenlerinin eski okçuluk sanatına dek gittiği söyleniyor. Hedef tahtasının merkezinde yer alan küçük daire çok önemlidir. Bu daireye “bulleye”, yani boğa gözü adını vermeleri boşuna değil; iktidarın her şeyi gören, düzenleyen, denetleyen merkezidir burası. Boğayı gözünden vurursanız en yüksek puanı alırsınız. Destanlarda da kahramanlar oklarını, canavarların hep gözüne nişan alarak fırlatırlardı. Kahramanların düşüncelerini, stratejilerini, hedef tahtasının eşmerkezli daireleri belirliyor. Merkezde asıl sorun, merkezi çevreleyen daireler de ise bu sorundan türemiş ikincil sorunlar yer aldığı için canavar tam gözünden vurulmalıydı.

Dart tahtası görünümündeki bu siyasal yapının dağıldığına tanıklık ediyoruz günümüzde. Giderek ağsallaştığını ve iktidarın da bu ağın her yanına sızdığını görüyoruz. Kahramanlar açısından artık canavarların ne kör edilecek gözleri ne de kesilecek başları var. Bu yüzden kahramanlara da pek gerek kalmıyor. Gözler ve başlar akışkan hale geldikçe, bir ağ gibi yayılıp kılcallaştıkça iktidarı tek bir merkezde aramak gittikçe güçleşiyor.

Toplumsal ve siyasal evrenin bir dart tahtası değil de birbirleriyle kesişen çizgilerden oluşmuş bir ağ olarak düşünmeye başladığımızda işler değişiyor. Artık iktidarın konumlandığı tek bir merkez yok, merkez parçalanıp dağılmış; iktidar ve siyaset, artık boğanın gözüne indirgenmeyecek kadar karmaşık. İktidar, sayısız merkezin etkileşmesiyle, ağsal yapının her noktasında karşımıza çıkabiliyor. Hedef tahtasının eşmerkezli daireleri parçalanıp bir örümcek ağı görünümünü alınca dart oyununun uzman okçusu (kahraman) da işsiz kalıyor haliyle. Şimdi çivi saplama oyununa geçebiliriz artık.

ÇİVİ SAPLAMA OYUNU
Çocukluğumuzda boş arsalarda, nemli toprakta oynadığımız çivi saplama oyununu hatırlarsınız. Çiviyi saplayarak oluşturduğumuz noktalar arasında çizgiler çizerek arkadaşlarımızın çizgilerinin önünü kesmeye, geçiş yollarını olabildiğince daraltmaya, kuşatmaya çalışırdık. İki çizgi arasındaki daracık geçiş yerlerinden kaçmak için hünerli atışlar yapardık toprağa.

Çizgilerle kuşatılmış olsak bile geçişler, eşikler, kaçış çizgileri bulabilirdik yine de. Tıpkı bu çivi oyunu gibi yaşam da bizi, sonsuz sayıda çizgiden oluşmuş devasa, karmaşık bir ağ olarak kuşatıyor. Farklı noktalar arasında çizgiler çekerek karmaşık ilişkiler ağları kuruyoruz. “İlişkiler varlıktan önce gelir” diyordu Michel Serres ve hemen ardından “bir varlıkbilime (ontoloji) değil de, bir bağlantı-bilime (desmoloji) ihtiyacımız olduğunu” belirtiyordu. Birbirleriyle kesişen çizgilerden oluşan ağsal bir toplumsal yapı içinde ilişkiler ve bu ilişkilerin bağlantı noktaları giderek çok daha önem kazanıyor. Çivi oyunundaki gibi farklı noktalar arasında ilişkiler kurarak, iktidarın ağsallaşan yapısına yine ağsal olarak direniş gösteriyoruz (Dart oyununda, hedefe fırlatılan oklar arasında bir ilişkiden söz edilemez, olsa olsa aynı anda fırlatılan okların havada bir çarpışması olabilir).

Bu ağsal oyunda bir başka yaşam tarzına, yeni ilişkilere geçmek için her zaman bir eşik mevcut. William Morris’in meşhur anarşist ütopyası “News From Nowhere”i hatırlayalım: ‘hiçbiryer’den ya da ‘yokülke’den (ütopya) haberler. ‘Nowhere’ sözcüğünü “now” ve “here” olarak parçaladığımızda ütopyanın, umudun gelecekte, geleceğe ertelenmiş belirsiz bir zamanda değil de “şimdi” ve “burada” olduğuna dair şifreyi çözmüş oluyoruz. Şimdi ve burada, iktidar çizgilerince kuşatılmaya çalışıldığımız bir anda, kendi dayanışma ağlarımızı dokuyarak farklı yaşam tarzlarına geçişlerin mümkün olduğunu görebiliyoruz.

Not: Bu yazı, 11 Temmuz 2004 tarihli BirGün Gazetesi’nin Pazar ekinde yayınlanan yazının gözden geçirilmiş halidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder