24 Şubat 2012 Cuma

VAMPİRİN TEKİNSİZ ARZUSU


RAHMİ ÖĞDÜL

23.02.2012

Son yıllarda vampirlerin popüler kültürde (romanlarda, filmlerde, TV dizilerinde) sıkça boy göstermesi tekinsiz olanın, bastırılmış olanın geri dönüşünü, yüceltilmesini gösteriyor bize. Bastırılmış olan, bir canavar kılığında geri dönüyor. Nedir bastırılmış olan? Tabii ki bedensel arzular.

TEKİNSİZ OLAN
Vampir tam da Freud’un kullandığı anlamda tekinsiz bir figürdür. Tekinsiz tanımı gereği zaten bir geri dönüşü, bastırılmış olanın geri dönüşünü içeriyor. Freud 1919 yılında, bir sözlükte rastladığı Schelling’in tanımından yola çıkarak tekinsizle (unheimlich) ilgili bir makale yazdı. Aslında bizi tekinsizliğiyle etkileyen, ürküten şey, sildiğimizi, unuttuğumuzu sandığımız bir şeyin beklenmedik şekilde ortaya çıkmasıdır, bastırılanın geri dönüşüdür. Almancada tekinsiz anlamında kullanılan sözcük olan ‘unheimlich’, yine Almanca sözcük ‘heimlich’i barındırıyor içinde. 'Heimlich’, aşina, tanıdık, eve özgü gibi anlamları içeriyor. Evcilleştirilmiş gibi göründüğü anda tekrar ortaya çıkıp bizi rahatsız eden şeydir tekinsiz olan. Tekinsiz, yakınlığına rağmen kişinin kabullenmediği, her şeyin yerli yerinde olduğunu sandığı bir anda işin içine karışıp gündelik hayatı tehlikeye atan bir yönüdür. Tekinsizlik, iyi bilinen, ancak kişinin değinmemeyi ve gizlemeyi tercih edeceği bir şeyin dönüşüne işaret eder. Bu yüzden yakın yabancılık, yabancı aşinalık veya aşina olunan yabancılık tanımları eşlik ediyor tekinsize. Dolayısıyla tekinsizlik, aşina olan gerçeğin tam ortasındaki yabancı bir fenomenin keşfi değil, aksine yok sayılan ve silinmiş bir aşinalığın dönüşü nedeniyle yabancı olanın ortaya çıkışını gösterir. Ya da tekinsiz, yetişkinliğin ruhsal yaşamıyla uyuşmayan bastırılmış bir çocukluk izleniminin dönüşünü ifade eder.

VAMPİR ISIRARAK ARZUYU BULAŞTIRIR
Evcilleştirilmiş olanın ya da öyle olduğu sanılanın birden bire yabansı, canavarsı figür olarak ortaya çıkması vampir figürüyle tam örtüşüyor. Drakula adlı modern vampir formunu tanımlayan İrlandalı yazar Bram Stoker yapıtını 1897’de, arzuların, özellikle cinsel arzuların bastırıldığı Viktoryen dönemde kaleme almıştı. Franco Moretti, Mucizevi Göstergeler kitabında (Metis Yayınları) bir başka yazardan alıntılayarak durumu şöyle açıklıyordu: “Drakula, bastırılmış Viktoryen libidosunun muazzam gücüyle tıkıldığı yerden kurtularak kendini hapseden baskıcı toplumu cezalandırması olarak görülebilir. Drakulanın Viktoryen düşmanlarının ağırbaşlı hanımlarına yaptığı en dehşet verici şey, onları haz düşkünü kılmaktır.” Dolayısıyla Drakula cinsel arzuyu serbest bırakarak yüceltir. Vampir ısırarak arzuyu herkese bulaştırır. Bu aynı anda hem cezbedici hem de korkutucu bir arzudur.

CANAVARLAR YENİ TOPLUMSAL ÖRGÜTLER YARATIYOR
Hardt ve Negri ise Çokluk adlı kitaplarında (Ayrıntı Yayınları) son yıllarda popüler kültürde yaygınlaşan vampiri çokluğun canavarsı, aşırı ve dizginlenemez karakterini yansıtan bir figür olarak sunarlarken, mevcut kurumları tehdit edici, bu yüzden ürkütücü yönünden bahsediyorlardı. Vampir özellikle aile kurumuna bir tehdit oluşturmaktadır. Vampirin arzusu tükenmezdir, hem erkekleri hem de kadınları erotik biçimde ısırarak heteroseksüel düzeni parçalar. Vampirler kendi alternatif üreme mekanizmasıyla sonsuz bir ölümsüzler ırkı oluşturur. Vampirlerin canavarsılığının aslında hepimizin canavar olduğunu ima ettiğini vurguluyor yazarlar; bastırılmış arzularımızla tekinsiz karşılaşmalarla canavara dönüştüğümüzü. Arzuları birbirimize bulaştırarak her şeyin birbirine bağlandığı bir içkinlik düzlemi oluşturuyoruz. Canavarlar yeni ve alternatif duygulanım ve toplumsal örgütlenme ağları yaratıyorlar. Vampir ve vampirin canavarca yaşamı ve doymak bilmez arzusu sadece eski toplumun çözülmesinin değil, yeni bir toplumun oluşumunun da göstergesi haline geliyor.

“Çokluğun bu canavarsı gücünü gerçekleştirecek yeni bir toplum oluşturmanın yolunu bulmak durumundayız” derken doğrudan Spinoza’ya gönderme yapıyor Hardt ve Negri: “Çokluğun bu canavarsı doğasını en açıkça öngören kişi Spinoza’dır”. Bütün bu canavarlar hepimizin tekil olduğunu ve farklılıklarımızın bölünmez bir toplumsal bedene indirgenemeyeceğini gösteriyor.

Gerçeküstücülerin babası Alfred Jarry ne demişti? “Canavarı uyumsuz öğelerin bileşimi olarak tanımlamak adet olmuştur… Ben kendine özgü, tükenmez her güzelliği canavar olarak tanımlarım.” Tekinsiz arzularla birbirine bağlanan, hâkim rasyonaliteye göre yan yana gelmesi imkânsız tekil, ayrıksı öğelerin birbirine eklemlendiği çokluk denilen yatay ağlar, güzellikler kuruyor canavarlar. İktidarın evcilleştirdiğini, bastırdığını düşündüğü arzular geri dönüp tekinsiz yaratıklar yaratırken, bu tekinsizlik herkese bulaşarak çok kafalı, çok gövdeli bir canavar olarak zuhur ediyor çokluk. Popüler kültürde vampir figürünün bu kadar yaygınlaşması boşuna değil. İktidarın kompartımanlara ayırma, ayrıştırma hamlesi karşısında, her şeyi birbirine bağlayan devrimci arzuyu bulaştırmak için ısıralım birbirimizi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder