28 Şubat 2013 Perşembe

SANA SARAYLAR VADETMEDİM!


RAHMİ ÖĞDÜL

28.02.2013

Batının özel hayat mitiyle yoğrulmuş bireyi, nasıl da tiksinerek bakıyor komünal yaşama: “komünal apartmandaki zoraki mahremiyet yokluğu, gündelik hayatın en sıradan pratiklerini bile etkileyen özel bir terördü. Bedeni sürekli olarak kamuya teşhir ediyor ve bütün duyuların ekolojik döngüsüne müdahale ediyordu” (Buck-Morss, Rüya Âlemi ve Felaket, Metis). Sovyetlerde konut sıkıntısını gidermek için burjuva evleri, birkaç aile ya da bireye tahsis edilmek üzere yeniden bölümlenince, banyo ve mutfak ortak kullanım alanlarına dönüştü ve buralarda yaşanan komünal yaşamın katlanılamaz bir terör olduğundan söz ediyor yazarımız.

TASARLANMIŞ YAŞAMLAR
Kapitalist toplumda ise kendi mahremini yaşadığını sanan bireyler, bu kez kamusal olan görüntülerin terörüne maruz kalmıyor mu? Ve herkes kendi hayatını yaşadığını düşünürken, herkesin paylaştığı tasarlanmış hayatlar yaşanıyor kalın perdelerin ardında. Kalın perdeler bir yanılsama, herkesin bildiğini gizlemeye çalışıyorlar. Kataloglardan fırlamış tasarımlarıyla evler, yine kataloglanmış hayatlar için bir sahne dekoru oluşturuyor ve aynı dekorlarda benzer duygu ve düşünceleri dışa vuran benzer oyunlar konuluyor sahneye. Kataloglanmış hayatlarda duyguların ekolojisinden bahsedilebilir mi? Duygu kataloglarından duygu beğeniyoruz kendimize. Duygulara yön verecek ev tasarımlarından geçilmiyor ortalık. Görüntülerin ve katalogların terörüne maruz kalan, tersten komünal bireylerin komünal olana duydukları tiksintiyi anlamıyorum. Nedir komünal? Duyguların ve bedenin diğer duygu ve bedenlere maruz kalma olasılığın artması ve Batının kataloglanmış yaşamlarının dışında başka yaşam fomlarının yüzeye çıkabilmesi. Benzer, neredeyse tıpatıp aynı hayatlar sürüyor olsak da başka bedenlere ve duygulara maruz kalmamak için kalın perdelerin ardına gizleniyoruz. Beden ve duyguların doğal ekolojisinin, etkileşime geçen bedenlerin komünal yaşamından yüzeye çıkacağından hiç kuşku yok. Kalın perdelerin arkasına gizlenmiş katalog bedenler yırtılınca, işte o zaman doğal ekolojiden söz edebilir ve kataloglanmayacak bedenleri yaratabiliriz birlikte.

KOMÜNAL MUTFAKLA BAŞLADI HER ŞEY
Tüm çatışmalar, mahrem hayatın mekânı olan ev üzerinde kopuyor. Komünal yaşam lehine eve ve evcimenliğe savaş açmıştı avangardlar. Mayakovski, özel fetiş nesneleriyle dolu küçük burjuva evlerine yönelik öfkeli şiirler yazıyordu. Ortak yaşam alanlarına dönüşmüş apartman katlarının komünal mutfakları 1960’lı yıllarda, özgürce seçilen arkadaşlar arasına kurulan birlikteliklerin sanatsal ürünlerinin sergilendiği sergi mekânlarına dönüşmüştü. 1980’lerde bu gelenek, Nikita Alekseyev’in apartmanında düzenlemeye başladığı düzenli sergilerle birlikte apartman sanatı (apt-art) adı altında örgütlendi. Ev giderek birlikte yaşanılan ve birlikte üretilen bir mekâna dönüşürken, günümüzün sanatçılarının apartman katını ya da evi bir üretim ve sergileme alanı olarak kullanmalarının önü açılmış oldu böylelikle. Komünal mutfakla başladı her şey.

KATALOG BEDENLER NASIL KURTULUR?
Moda’nın ara sokaklarındaki üç katlı kargir bir ev, “Halka Sanat” adıyla, kâr amacı gütmeyen, bağımsız bir kültür ve sanat oluşumuna ev sahipliği yapıyor. Mayıs 2011’de İpek Çankaya, Sezgi Abalı Attal ve Zeynep Çelebi yürütücülüğünde hayata geçirilen Halka Sanat projesi amaçlarını şu şekilde sıralamış: “Yerli ve yabancı sanatçı, küratör ve teorisyenlere araştırma ve üretim olanakları oluşturmak; kültür- sanat izleyicisinin sergiler, sanatçı konuşmaları, atölyeler, seminerler, söyleşiler ve stüdyo ziyaretleri aracılığıyla yaratıcı süreci deneyimlemesine, bu süreçlere katılmasına alan yaratmak.”

Bu evi, birlikte yaşayıp ürettikleri ve ürettiklerini sergiledikleri bir mekâna dönüştüren sanatçılar, “Sana Saraylar Vadetmedim” başlığı altında işlerini sergiliyorlar şimdilerde. Kalın perdelerin ardında rahat döşeklere alışmış katalog hayatlarımızın rahatını kaçıran, mahrem mitini, evi sorgulan işler var sergide. Üçüncü kata çıktığınızda, sanatçı Şinasi Göktürkler’in “Anti-construction” adını verdiği, çift kişilik iğneli yatağıyla karşılaşıyoruz. Katalog bedenlerimizin yırtılması için sivri şeylere ihtiyacımız var.

Not: Şafak Kemancı, Mehmetcan Serinkaya & Özalp Eröz, Emre Ezelli, Kayde Anobile, Öykü Ersoy, Övünç Meriç, Melis Sevinçli, Tuğba Çelik, Olga Müstecaplıoğlu, Didem Serbest, Mustafa Kağan Hekim, Selma Hekim, Proje300 (Erdem Can & Buğra Erol), Doğu Çankaya, İpek Ataman, Nazlı Çetiner, Şinasi Göktürkler’in katılımıyla gerçekleştirilen “Sana Saraylar Vadetmedim”, bu akşam 19.00’a kadar Kadıköy, Moda Halka Sanat’ta görülebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder