2 Ekim 2014 Perşembe

ŞEHRİN KATMANLARINDA SİYAH LEKELER


RAHMİ ÖĞDÜL
02.10.2014
Şehrin Katmanları” arasında bir gazete kupürüne rastladım. Kütüphanenin raflarında yığınlar halinde duran kitap katmanlarında yaptığım kazılar sonucu ulaştığım Antoni Jach’ın “Şehrin Katmanları” romanını karıştırırken, “Belediyenin fendi kargaları yendi” başlıklı bir kupür çıktı karşıma. Kesip kitabın yaprakları arasına koymuşum ve unutmuşum. Radikal Gazetesi’ne ait kupürün kenarına düştüğüm tarih, 24 Mayıs 2002. Gazetenin haberi belediyenin, beldede artan karga nüfusuyla giriştiği mücadeleyi anlatıyor ve sonunda belediyenin bu mücadeleden galip çıktığını vurguluyordu. Lüleburgaz Belediyesi, Gençlik Parkı’ndaki ağaçlarda yuvalanan kargalara karşı mücadeleyi sis makinesi kullanarak kazanmış.
KARGALARDAN KURTULMA MÜCADELESİ!
Gazete, kargalarla mücadelesinde belediyenin kullandığı savaş yöntemlerini sıralamış: 1. Kargaların yuvalarını bozmak; 2. Ağaç dallarına çan bağlamak; 3. Parkta maytap patlatmak ve 4. Sis makinesi. İlk üç yöntem işe yaramayınca dördüncü yöntemi kullanmışlar ve kargaları parktan kovmayı başarmışlar. Aradan tam 12 yıl geçmiş, şimdi kargaların parktaki durumlarını bilemiyorum. Ama kullanılan yöntemler ne kadar da tanıdık değil mi? İnsanların bir araya gelip, giderek tek sesli hale gelen bir ortamda çoklu seslerini duyurmak için giriştikleri mücadele karşısında iktidarın kullandığı yöntemleri andırıyor. İktidarın doğaya ve topluma bakışı aynı: Çok sesliliğe, çok ses çıkaranlara haşerat muamelesi yapmak. İşin tuhafı, gazete haberinin tarihi, AKP’nin iktidara geldiği yıla denk düşüyor: Ülkedeki kargalardan kurtulma mücadelesinin başlangıç tarihi. 
Belediye önce kargaların yuvalarını bozmuş, ama inatçı kargalar her seferinde ağaçlara yeniden yuva yapmışlar. İktidarın homojen bir mekân olarak şehri yeniden örgütlemesi, yerle ilişkili insanları yerlerinden edip, yaşadıkları yerle bağlantısı olmayan kapalı sitelere tıkması, kargaların yuvalarını bozmak değil de ne? Kentsel dönüşüm, kargalara uygulanan yuva bozma yönteminin topluma uygulanmasıdır.
 ...VE BİLİNEN YÖNTEMLER
İkinci yöntem kargaları ürkütmek için ağaç dallarına çan bağlamak. Rüzgârda salınan çanların çıkardığı sesle kargaları rahatsız edip yersiz yurtsuz bırakma yöntemi. Mahallelere uyuşturucu mafyası yerleştirip, sakinlerini bu mafyanın şiddetine maruz bırakmak ya da sık sık yapılan polis baskınlarında çıkan patırtı gürültüyle insanları sürekli rahatsız ederek yuvalarından çıkmaya zorlamak da iktidarın kargalara uyguladığı yöntemidir.
Kargaları ürkütüp kaçırmak için parkta maytap patlatmanın da direnen mahallelerde sıkça uygulandığını görüyoruz. Bu yöntem sadece direnen mahallelere uygulanmıyor uzun zamandır. Maytap patlatmak, kitleleri görsel şiddete maruz bırakarak, tüm düşünme yetilerinin dumura uğratıldığı devasa havai fişek gösterilerine dönüştü. İktidarın bir yücelik gösterisi olarak havai fişek gösterilerini izleyenler, ağızları açık bir şekilde kendilerinden geçiyorlar. Tüm medya devasa bir havai fişek gösterisine dönüştüğünde artık düşüncenin kırıntısından bahsetmek mümkün değil. Gözlerimiz kamaşmış, huşu içinde haşmetmeablarını izliyoruz.
SİS MAKİNESİ DE ÇARE DEĞİL!
Havai fişek gösterileriyle uyuşturulamayan bedenler, sokaklara çıkıp seslerini duyurmak istediklerinde, iktidarın son silahı olarak sis makinesi giriyor devreye. Gazetenin haberine göre konserlerde kullanılan sis makinesine konulan özel ilaçla sonunda kargaları ağaçlardan kovmuşlar. Gaz bombalarıyla, tıpkı ağaçlara yuva yapmış kargaları dağıtır gibi dağıtıyorlar insanları. Mayıs 2002’de Lüleburgaz’ın Gençlik Parkı’ndaki kargalar, Mayıs 2013’te Taksim’deki Gezi Parkı’na yuva yaptıklarında, iktidar aynı yöntemleri kullanarak kargaların yuvalarını bozmuştu. Sonra ne oldu peki? Şehrin tüm kargaları birleşip ağaçlarını geri aldılar. Aslında sis makinesinin de çare olmadığını biliyor iktidar. Yuvalarını bozsa da kargalardan kurtulamayacağını çok iyi biliyor. Siyah tüylerindeki pırıltılar, isyan günlerinin habercisidir. Düşünsenize, şehrin katmanlarına dağılmış siyah lekelerin yeniden birleştiklerini; iktidarın tasarladığı mevcut gerçekliği, alışkanlıklarımızı, basmakalıp düşüncelerimizi, kargaların siyahlığında yitirdiğimizi. Şehre dağılmış siyah lekeler birleşince ne olur? Kazimir Maleviç’in tüm gizil güçleri içinde barındıran “Siyah Kare” tablosu çıkar ortaya. “Artık görünene benzemek yoktur, idealize edilmiş imgeler yoktur – çölden başka bir şey yoktur!” diye yazmıştı manifestosunda Maleviç. Arka bahçedeki ağaçların dallarına tünemiş siyah lekeler, nasıl da güzel duracaklar tuvalin üzerinde. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder