19 Haziran 2016 Pazar

BOĞA BİR DALGADIR, AH BİR DOKUNSAN!



Francis Bacon, "Study of Bull", 1991

RAHMİ ÖĞDÜL

17.06.2016

“Küçük bir dalga yakalayabilsem ne kadar iyi olurdu.” Bir sörfçü söylemiyor bunu; bir ressamın, Francis Bacon’ın arzusu (aktaran Deleuze, İki Delilik Rejimi, Bağlam). Keşke biz de bir dalga yakalayabilsek, ne iyi olurdu. Kolay değil bir dalgayı yakalamak, dalgayla akıp gidebilmek; çeperlerinin eridiğini ve sıvı haline geldiğini duyumsamak. Zevklerin peşinde koşanların dalgayı yakalaması zor; her zevk ya da haz, bizi dalga olmaktan alıkoyuyor çünkü; akışı, süreci kesintiye uğratıp iktidar tuzaklarına düşürüyor, haz vadeden metalara yakalanıyoruz. Haz ya da zevk (pleasure); her ikisi de aynı kapıya çıkıyor ve her ikisi de akıp giden, şeyler arasında bağlantılar kurarak kendi içkinlik düzlemini yaratan arzudan (desire) kökten farklı. Bizi deli gibi hazların peşinden koşturuyorlar da kimse bize arzularınızın peşinden koşun demiyor. Bu işte bir bit yeniği olmalı. Zevk peşinden koşmaktan yoruluyor ve gün sonunda, “Zevkleri dert edindim, bende neşe ne arar” diyebiliyoruz. Zevkler tüketiyor çünkü, arzuysa kudretlendiriyor.
Arzu dalgası
Çok nadir anlarda dalgayı yakaladığımız oluyor tabii, akış kabuğumuzu çatlattığında. Bu dalga, arzu dalgasıdır. Dalga olmak, artık “ben” diyemediğimiz andır. Çünkü yeryüzünü kateden ve içimizden geçerek bizi dalgalandıran böyle bir duygulanım, “ben” denilen bir kabuğu parçalayacaktır. Denizin dalgalı yüzeyine sırt üstü yatıp suyun bir molekülüne dönüştüğünüzde, dalgalarla birlikte dalgalandığınızda dalga olmuşsunuzdur. İçimizden geçen bir duygulanım dalgası, bizi evrenin tüm ayrıksı öğeleriyle birleştirmiştir. Sanat da bizi yakalayan bir dalgadır; sanatla birlikte dalgalanır ve dalgalandırırız. Müzikte bir ses dalgasına, resimde bir renk dalgasına, metinde sözcüklerin dalgasına kapılırsınız. Kendinizi yitirdiğiniz andır bu anlar. Ya da toplumsal bir dalgaya dönüşür ve hep birlikte dalgalanırız. Gezi denizinde kendimizi nasıl da yitirmiş ve dalga olmuştuk.
Dalga çerçeveyi, figürün konturlarını parçalayandır. Hayatı bir yapboz bulmacası gibi gören ve yapbozun parçalarını çerçeve içindeki yerlerine uydurmaya çalışan iktidarın tavrına yaşamsal bir direniştir, dalga olmak. Hiç bıkmadan, usanmadan yaşamayı önerir dalga ve yaşamın çerçevelere ve sınırlara hapsedilemeyeceğini. Bir dalganın arzusu, form hapishanesinden kurtulmak ve evren denizinde akmak ve olmadık bağlantılar kurmaktır. Çerçeve, iktidarın evrene yönelttiği ve içini kendi imgesine göre düzenleyeceği, bozup tekrar yapabileceği bir hapishanedir. Planını ve parçalarını istediği gibi şekillendirebileceği bir yapboz hapishanesi.
Bu çerçevenin içinde arzulu değil, hazlı varlıklar barınabilir ancak. Çünkü arzuyu yapbozun planına uyduramazsınız, taşkındır, kesilip biçilmekten hoşlanmaz; deli gibi akarak kesintisiz bir düzlem yaratır kendine. Ve onun dokunması hayat öpücüğü gibidir, öptüğünde yapbozun ölü parçalarını canlandırır. Arzu bir süreçtir; yapbozun kesintili planını, ayrı duran parçalarını bir tsunami dalgasına dönüştürdüğünde ne çerçeve ne de figür kalmıştır. Haz ise arzu akışlarını kesintiye uğrattığından, yapbozun planına dahildir. İktidar için sorun, hazlı varlıklar değil, arzulu bedenlerdir.
Yasayı ihlal et ve hazzı yaşa
Çerçevenin içi yasanın alanıdır. Ve yasa, kendi ihlalini üreterek işler. Bir tarafta yasa koyucu Kant, öte yanda bu yasayı ihlal eden Sade, Lacan’ın deyişiyle. Ve her ikisi de yapbozun parçalarıdır. Yasayı ihlal et ve hazzı yaşa; sonra yine yapbozun parçası ol. Yasa-ihlal kısırdöngüsünde oyun kurucu hep iktidardır ve yapboz iktidarın oyun alanıdır. Arzunun buna katlanmasını bekleyemezsiniz.
Aydınlığa yönelmiş dalga
Francis Bacon bir söyleşisinde “Küçük bir dalga yakalayabilsem ne kadar iyi olurdu” demişti. Ölümünden önce yaptığı son resminde dalgayı yakalamış olmalı: “Boğa çalışması”. Arzulu ve kudretli bir hayvan. Karanlık boşluğa sırtını dönmüş ve karanlıktan kaçarak aydınlığa yönelmiş bir dalga. Boynuzları bir orak gibi parlıyor ışıkta. Şimdi, karanlığa sırtlarını dönen boğaların mikro devinimiyle dalgalanıyor ruhumuz; dalgaların neşesi. Kadıköy, Altıyol’daki Boğa Heykeli’nin yanından her geçişimde donmuş, taşlaşmış bir dalga görürüm. Dokunsan, fırlayacak yerinden.

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder