24 Aralık 2016 Cumartesi

3. TEKİL ŞAHISTAN ÖYKÜLER: ÖZGÜR İRADE


RAHMİ ÖĞDÜL
23.12.2016

Özgürlük, birlikte şimdiyi ve burayı tasarlayabilmektir. İnsanların birbirlerine ve doğaya doğrudan dokunarak mekânı ve zamanı kendi kudretlerini, gizil kuvvetlerini açığa çıkaracak şekilde örgütleyebilme gücü. Bu güç ellerinden alınmıştır. İnsanlarla insanların ve insanla doğanın arasına giren iktidar, kendi kurmaca öyküsünü hep üçüncü tekil şahıs olarak anlatacak ve anlattıkça doğrudan ilişkileri dolayımlayıp çarpıtarak kendi zamanını ve mekânını yaratacak. Yaratılan bu mekân ve zaman, tüm güçlerini iktidara devrederek güçsüz bırakılmış, edilgin varlıkların mekânı ve zamanıdır. Birbirleriyle doğrudan konuşmak ve sorunlarını birlikte çözmek yerine, temsili bir iktidar ve bu iktidara uygun temsili bir halk kurgusu içinde sıkışıp kalmışlar. Önlerinde hep aşılmaz bir duvar ya da çözümsüz bir açmaz ve “bu açmazı ancak ben çözerim” diyen bir iktidar. Ve başlarına gelecekleri bekleyen biçare varlıklar. Unutmayın, içine sıkıştırıldığımız ve halk dediğimiz yapı, iktidarın kurgusudur. Yekpare bir bütün değil, aksine çokluğuz, ama iktidar kendini meşrulaştırmak için yekpare bir halk kurgulamak zorunda.

Özgür irade olmadan bu kurgusal halk yaratılamazdı elbette. Ama buradaki özgürlük kavramı, kendini meşrulaştırmak için iktidar tarafından bahşedilmiştir. Nietzsche, özgür irade için “teologların insanları sorumlu tutmak ve kendilerine bağımlı kılmak için uydurdukları en sahtekâr oyun” diyor (“Neden Bu Kadar Akıllıyım?”, çev. S. Cemgil, Zeplin). Doğru söylüyor. Kendi imgelemindeki bir halkı icat etmek için önce bireylere seçme özgürlüğü vermek gerekiyor tabi ki. Ama bu kurguda, çoktan seçmeli bir sınava giren ve özgür iradeleriyle şıklardan birini işaretleyerek tüm iradelerini iktidara devredecek bireyler vardır sadece. Özgürlük, iradeyi iktidara devretmek içindir. Ve devredilen iradelerle birlikte artık iktidar halkın iradesini, milli iradeyi temsil ettiğini iddia edecek. Ne büyük kurnazlık ama. Bireyleri iradesiz ve güçsüz bırakmak üzere tasarlanmış bir kurmaca. Özgür irade el çabukluğuyla milli iradeye dönüştüğünde iktidar kendine bir halk yaratmak için kolları sıvayacak ve bir balmumu kitlesi olarak gördüğü halkı kendi imgelemine göre biçimlendirecektir. Akılsız bir kitlenin aklına dönüşmüştür artık, halk adına karar verip uygulayabilir. Ama bu akıl, toplumsal bedeni oluşturan ve tekil düşünüşlerle başka tekil düşünüşleri diyaloğa çağıran, tetikleyen çokluğun aleyhine çalışacaktır. Çünkü fark ve çokluk ‘bir’e indirgenir ve hep aynının dönüp durduğu kısır döngü içinde öğütülen çokluktan geriye sadece iktidarın halk dediği bir balmumu kitlesi kalmıştır; bir kurgu olarak halk.

Bir kez daha özgürlük iktidar tarafında bahşedilir, ama bu kez sadece yargılamak ve cezalandırmak için. Balmumu kalıptan kurtulmak istediğimizde, bunu özgür irademizle yapmış olduğumuzu var sayarak yargılayıp cezalandırmak için. Nietzsche diyor ki: “İrade kavramı özünde cezalandırma, yani suçlu bulma isteğiyle birlikte tasarlanmıştır… İnsanlar özgür olarak düşünülmüştür, bu sayede de suçlu bulunmak üzere yargılanabilir ve cezalandırılabilir olmuşlardır.” Burada özgürlük kavramı tersine çevrilmiş ve özgür irade adı altında bedenleri yakalama aygıtına dönüşmüştür. Ne tuhaf, özgür irademle seçtiğim iktidar, dayatılan sınırları özgür irademle ihlal etiğim için beni cezalandırabiliyor. Ve özgür iradelerimizle kendi hapishanelerimizi yaratıyoruz. Kapatılma özgürlüğü. Sanatçı da yine özgür iradesiyle bir işkence düzeneği tasarlamış olabilir. Ama özgür iradesiyle tasarladığı düzeneğe ilk kapatılan da sanatçı olacaktır.

Eski bir öykü ve bir çok versiyonu olabilir; en çarpıcı öğelerini bir araya getirip özetleyelim. Tiranın gözüne girmek isteyen sanatçı bir işkence aleti yapar: Mahkûmun içine hapsedileceği ve büyük bir ateşin üzerine yerleştirilecek pirinç bir boğa. Pirinç boğa korlaşınca kurban çığlıklar atmaya başlayacak ve bağırmaları da bir boğanın böğürmesini andıracakmış. Peki, ne yapmış Tiran? İlk olarak bu aleti sanatçının üzerinde denemiş ve sanatçının böğürtülerini dinlemiş. Acaba diyorum, özgür irademizle yarattığımız ve kapatıldığımız pirinç boğadan çıkabilecek miyiz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder